HİÇBİR AYRILIK ÖLÜM KADAR HAKİKATİ HAYKIRAMAZDI
İlk terk eden o olmuştu beni. İlk darbeyi o vurmuştu hayatıma.
Daha 11 yaşındaydım oysa, terk edilmenin ne demek olduğunu bilemeyecek yaşta.
Herkes yanımdaydı: Anne, baba, kız kardeş...
Bütün bir aileydik, ta ki yaşam denen oyunda ilk oyunbozanlığı babam yapana kadar.
"Ben yokum artık bu oyunda" demiş ve gitmişti babam.
Daha 11 yaşındaydım oysa, ebediyete gitmenin ne demek olduğunu bilemeyecek yaşta.
Bir kişi eksilmişti artık evimizde, bir çocuğun en çok ihtiyaç duyacağı yaşlara girerken.
Daha 11 yaşındaydım oysa, eksikliğin ne demek olduğunu bilemeyecek yaşta.
Babayla bir yerlere gitmenin, onunla zaman geçirmenin, onun seni merak etmesinin, ufak bir tartışmanın ve o tartışmadan sonra gönlünü almanın nasıl bir şey olduğunu bilmeden geldim bu yaşa.
Altından kalkılamayacak durumlarda, "Baba, bunu nasıl yapacağım, nasıl halledeceğiz?" diyeceğim biri olmadı hayatımda.
Bu cümle o kadar basit görünür ki insana, siz bilmezsiniz altında ne kadar manevi bir desteğin yattığını.
Ancak o adam sizi terk ettikten sonra anlarsınız o cümlenin hakikatini.
Bazen yeri gelir, "Keşke olsaydı da hiçbir şey yapmasaydı, sadece öylece yaşasaydı hayatımda" dersiniz kendinize.
Kelimelerle konuşursunuz kendinizle.
Kelimelerle oynayıp huzur bulmaya çalışırsınız kendinizce.
"Keşke olsaydı da hiçbir şey yapmasaydı, sadece öylece yaşasaydı hayatımda" dediğiniz o adam; bilirsiniz ki hep arkanızdadır, hep korur sizi o yattığı soğuk mezarın altından, hiç çekmemiştir ellerini üzerinizden.
Daha 11 yaşındaydım, ilk terk edilişi onunla yaşadım ve ondan sonraki ayrılıkların manasızlığını öğrendim hayattan.
Hiçbir ayrılık ölümün getirdiği ayrılıktan daha korkunç olamazdı.
Hiçbir ayrılık ölüm kadar hakikati haykıramazdı.
Hayri Temür